Dedemin babası Enver dede, Abdülhakim Arvasi’nin talebesiymiş… Bilirsiniz… Necip Fazıl’ın da hocasıdır…
Enver dedenin hemen evlerinin yakınında bulunan bir iş yeri, işçi almak için ilan vermiş… Enver dede için bu, bulunmaz bir fırsatmış…
Eğer bu işe girebilirse, (bir rahatsızlık sonucu belden aşağısı felç olan) eşinin ihtiyaç duyduğu anlarda hemen yanında olabilecekmiş…
Durumunu bilen tanıdıkları, onun işe girebilmesi için o iş yerinde çalışanlardan yardımcı olmalarını istemiş…
Enver dedenin işe girmesine, kesin gözüyle bakılıyormuş…
Ve gün gelmiş, liste açıklanmış…
Enver dede, listeye baktığında ne görsün…
Yanlışlıkla, “Enver” adında başka birini almışlar işe…
Kesin gözüyle baktığı ve hangi tarafından baksa kendince hayırlı görünen iş, olmamış… Nasıl bir üzüntü…
O halde eve gitmek istememiş… Hocasının yanına, Abdülhakim Arvasi’nin yanına gitmiş…
Abdülhakim Arvasi, her halinden üzüntülü olduğu anlaşılan Enver dedeyi görünce yanına çağırmış… Elinden tutmuş ve ona şunları söylemiş…
“Hak kulundan intikamın gene kul ile alır
Bilmiyen İlm ile dünnü onu kul yaptı sanır,
Cümle eşya Halık’ındır kul eliyle işlenür,
Emr-i Bari olmayınca sanma bir çöp deprenur…”
Dedem, bana bu olayları anlattıktan sonra bir kağıda bu dörtlüğü yazmış ve “sakın unutma” demişti…
Unutmadım…