Hepimiz tanık olmuşuzdur. Yürümesi istenilen çocuğa, ebeveynleri karşısına geçerek onun ilgisini çekecek bir oyuncak sallarlar. Ufaklık ayağa kalkmayı dener. Önce ayakları titrer . Düşer. Bu sefer karşı tarafta oyuncak daha hızlı sallanmaya başlanır. Oyuncağın cazibesine dayanamaz çocuk. Tekrar dener. Ebeveyninin elindekine kitlenmiştir bir kere… Eller önde… ayaklar paytak paytak…Zoraki birkaç adım atılır. Hedefine ulaştığı anda ise hemen kendini yere bırakır. Bir süre oyuncağa sahip olmanın tadını çıkarır. Sonra onca emeğinin karşılığı olan oyuncağından “sıkılır” ve başka arayışlara girer.
Ailesinin ona yürüyebilmeyi öğretmesi için artık “farklı bir oyuncağı” göstermesi gerekecektir.
Küçükken, küçücük algı yeteneğimizle, gerçeği ebeveynimizin elindeki oyuncak sanırız. Yürümeyi dener ve başaramazsak bir cıngar kopartır; belki de annemize , babamıza öfkeleniriz. “ O kadar feryat figan ağlıyorum; yürümeye çalışırken düştüm, çok da canım acıdı. Yahu zalim misiniz , görmüyor musunuz gözyaşlarım sicim gibi akıyor,insaf … Uğraştırmadan verseniz ya şu oyuncağı, başka eğlenceniz mi yok anlamadım ki.“ diye içimizden söylenebiliriz.
Şüphe bile duyabiliriz belki ailemizin bizi sevdiğinden…
Oysa amaç sandığımız aslında ‘yürümeyi öğrenebilmemiz’ için bir -Araç-tır. Hedef, o yaşlarda anlaya-ma-yacağımız kadar büyüktür.
Ancak büyüdüğümüzde anlayabiliriz , emeklemek ve yürüyebilmek arasındaki farkın, bize gösterilen oyuncaklardan daha “kıymetli” olduğunu, ailemizin bizi sevdiğini, sevdikleri için bize emek verdiklerini, sevmeselerdi kendilerinden bir parçayı dünyaya getirmeyeceklerini.
Büyüdüğümüzde oyuncaklarımızı “hatırlamayız” bile… Hatta en sevdiğimiz oyuncağı ; hatıra olsun diye ailemiz saklamış olsa ve bize gösterseler “neeee; bu muydu yani o zaman aklımı başımdan alan şey” diye kendimize güleriz.
İnsanoğlu bu… Karşısında dünya bütün cazibesiyle salınıp durdukça, ona ulaşmak için zorlanarak attığı her adımda, düştüğünde, kalkmakta zorlandığında, canı acıdığında, dünyanın sahibine söylenir. Neden imtihan ediyorsun beni? Zalimsin (aileniz kadar)… Sevmiyorsun beni (Sevmese yaratır mı?) Neden istediklerimi vermiyorsun? ( Hedef oyuncaklar değil ki)
Oysa yaşadığımız her sıkıntı bizi bir adım daha yükseğe çıkartır, yeni bir şey öğretir. Dökmeden yemek yemeyi döke döke öğreniriz. Çocuk kalıp çizgi filmle yetinmek istiyorum da diyebilirsiniz ya da büyüyüp Cem Yılmaz izlemek istiyorum da diyebilirsiniz.
Yaşadığımız zamana göre değerlendiriyoruz hayatı. Sonrası yok gibi düşünüyoruz. Oysa var, ölüm var, sonrası var. Şu an yaşadığımızdan çok daha keyifli bir hayat var. Bütün sıkıntılar, tecrübeler orası için.
Çocukluğunu yaşamamış biri, “gençliğinin” farkını nasıl anlayabilecek? Ya da bu dünyayı yaşamamış biri, “ahiretin” kıymetini nasıl bilecek?
O hayata hazırlanıyoruz. En önemlisi ise, o hayatın giriş kapısına geldiğimizde, günahlarımız bize tek tek gösterildiğinde “neee; bu muydu yani o zaman aklımı başımdan alan şeyler?” pişmanlığını yaşamamak…
Bu dünya hayatı sadece bir oyun ve oyalanmadan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı. (Ankebut suresi;64 )
Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir. (Kehf suresi; 45)
Biz gök ile yeri ve aralarındaki şeyleri, boş bir eğlence için yaratmadık. Eğer bir eğlence edinmek isteseydik, elbette onu katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık öyle yapardık. (Enbiya suresi; 16,17)
Bize kavuşmayı ummayanlar, dünya hayatına razı olup onunla tatmin bulanlar ve bizim âyetlerimizden gafil olanlar da vardır muhakkak. (Yunus suresi; 7)
öbür tarafa gidip geldinizmi,nasıl böyle gerçekmiş gibi anlatıyorsunuz..
gerçek olduğuna inandığım için olabilir mi?
Necip Fazıl demiş ki;
“Ölümden sonra hayat var,
Gittiğinde görürsün”
Selamünaleyküm.Belalarla insanların sınanmalarının bir kaç nedeni vardır.En mühim sebebi insanları günahlarından vazgeçirmektir.Paraya tapan bir insan,çocuğu ölünce paradan daha önemli şeylerinde olduğunu anlar.Secde-21(Belki yollarından dönerler diye andolsun onlara büyük azabtan önce Dünya azabından tattırırız.Diğer bir sebepse imanlarında ,inananların samimiyetlerinin ölçülmesidir.Ankebut-3(Andolsun onlardan öncekileride sınadık.ALLAH doğru söyleyenide,yalancılarıda mutlaka bilir.)Saygılarımla.
yaşananlar; insanın büyümesi, olgunlaşabilmesi, gerekene gerektiği kadar değer verebilmeyi öğrenebilmesi içindir…paylaşımın için teşekkür ederim…