Ahmet Altan’ın “odundan meyve” yazısını okuyunca kendimi sorguladım… Benim için de “iyi bir dindar” denir miydi ?
Mesnevi de anlatılan bir hikaye vardır bilirsiniz… Hatta çok anlatıldığı için Kur’an dan bir kıssa olduğu bile zannedilir…
Musa as. birgün bir çobana rastlar… Çobanın, “Allahım, senin saçlarını tarasam, çarığını diksem, koyunlarımın sütlerinden sağsam sana versem” diye dua ettiğini işitir..
Musa as. “hiç Allah’a bu şekilde dua edilir mi” diyerek çobanı azarlar… Çoban, büyük bir üzüntü ile Musa as ın yanından uzaklaştığı sırada, Allah, Musa as’a vahiyle şöyle buyurur…
“Ey Musa, kulumuzu bizden uzaklaştırdın. Biz söze değil öze bakarız. Dile değil kalbe bakarız. Gönülden geçen şeye bakarız. O kulumuz bize samimi olarak teveccüh ettiği İçin, bizce onun hali makbul ve muteberdir”… sonrasında Musa as çobana yetişir, durumu anlatır, çoban da mutlu olur…
Bu hikayeyi çok severim.… Bazen ben de Rabbimi o kadar özlüyorum ki, ona ait olan bir şeye sarılma, başımı dayama ihtiyacı hissediyorum… Hacca giden insanların, kabeye olan sarılışlarını da bu özleme bağlıyorum…
Elbetteki Allah, insana ait bütün vasıflardan münezzeh… Onun hiçbir şeye ihtiyacı yok… Ama benim Rabbime, onun sevgisini hissetmeye ekmek ve su kadar ihtiyacım var…
O olmadan yaralarımı iyileştiremiyorum… Kendimi bildim bileli Rabbim benim dostum, sırdaşım…
Mesela bazen canım bir şey çekiyor… Günlük telaşe arasında eşimden istemeyi unutuyorum… Sonra bir bakıyorum canımın çektiği şeyi eşim almış, eve getirmiş… şaşırıyorum tabi… “Neden aldın, istememiştim ki” diyorum… “Ne bileyim, içimden geldi” diyor… O an Kabe de olsam, sevinçten, özlemimden o duvara öyle bir sarılırım ki spatulayla bile ayıramazlar beni…
Herkesin hayatında oluyor böyle şeyler… Bana özel bir durum değil tabi ki… Bazen şahit oluyorum… Biri misafirliğe gidiyor,ev sahibinin ikram ettiği tabağa bakıyor ve “ayy, inanmıyorum, nasıl da canım çekmişti şunu” diyor…
Marifet “kul”da değil yani…
Sahipsiz olmadığımızı, şah damarımızdan yakınlığını vesilelerle anlatıyor Rabbim bize.
Onun için dualarımız hemen gerçekleşmediğinde Allaha küsmemek lazım… İçimizden geçeni bile bize nasip eden, duayla istediklerimizi niye vermesin…
Musa as. ın insanları azarlayacak bir kişiliği olduğunu düşünmediğim için hikayenin sadece bu kısmı beni rahatsız ediyor… Bu duruma Musa as değil, olsa olsa günümüz sözde dindarları konu olabilir…
Özellikle belirli bir tarikata mensup insanların, güya kendilerinden daha az inançlı yaşayan insanları hikayedeki çoban gibi azarladıklarını görüyorum… Kendi içlerinde bir dünya kurup orada yaşıyorlar… Başka kimseyi dahil etmiyorlar…
Belki de bundan dolayı Ahmet Altan’ın bu yazısı içime dokundu… Özellikle de şu cümlesi “Dindarlıklarını, inançlarını öyle gösterişli bir madalya gibi boyunlarına takmıyorlar, benim eksikliğimden kendilerine bir paye çıkartmıyorlar. “
Enfes bir cümle… Benim çevremde “iyi dindar” sayısı ne yazık ki çok az… Sözde dindarlar, dini bir meseleyle ilgili farklı bir bakış açısı getirdiğiniz anda dişlerini çıkartıyorlar… Hani nerede Birbirimizi Allah’tan dolayı sevmek… lafta…
Dinimiz tek, ama binlerce kolu var… Hepsi de dini en güzel yaşayanın kendi grubu olduğu düşüncesinde… Hatta yıllardır söylenir… Bizler Araplardan daha güzel yaşıyoruz islamiyeti… ???? Kime göre…
Ahmet altan’ın yazısındaki iki beyi kastetmiyorum; ama “odundaki meyveyi” gören dindarların, insandaki iyi halleri göremeyişi ibretlik…
Oysa bazı odunlar vardır… Kurtcuklar sarmıştır … Sürekli içini kemiriyorlardır… Ama odun, yine de bir meyve verebilmenin derdine düşmüştür…
Peki günümüz dindarları böyle bir durumda ne yapıyor… Odunu kökten kesiyor… doğrusunu anlatma çabası içine bile girmiyor… İlişkisini kesip, geçip gidiyor…
Kimse kimseyi ikna etmek zorunda değil… Ama söz konusu “dini” bir mevzu ise önyargısız bir şekilde, karşı tarafın içini kemiren sıkıntıları anlamaya çalışmak zorunda “dindar”… Diğer tarafın “önyargılı” bir bakış açısı bile olsa…
Ya o kişiyi elinin tersiyle ittiği günün sabahı, “gösterişli dindarlık madalyalarını” Rabbim, boyunlarından alıverirse…
Oysa yazıdaki gibi şefkatle yaklaşılsa, en kötüsünden ateist veya deist bile olsa muhatap, en azından şunu söyler…
“Ben böyle iyi dindarları seviyorum“…
Var mıydı, müşriklerden peygamber efendimizi sevmeyen… Hayır… Davasını sevmiyorlardı ama peygamberimizin insanlığını hepsi seviyorlardı…
Günümüzde dindar denilince; bağnaz, tutucu, zorba insanlar neden akla geliyor…insanlar dinden de, dindarlardan da neden korkuyor… Hep karşı tarafta aranmamalı kabahat…
Soruyorum…
Birileri odunları keserken, sen neden engel olamadın dindar kardeş…
Belki o odundan eşsiz bir meyve olacaktı…
Sen yine de öğüt ver. Çünkü öğüt müminlere fayda verir. (zariyat suresi ;55)
Önemli Not: Hastalıklı odundan kastım, “bizzat kendim”…
Dindarlık, artık boş bir kavram gibi… Din zaten yaşam tarzı demek… Herkesin kendince bir yaşam tarzı var… Allah’ın razı oldugu yaşam tarzı ise, İslam dininin gereklerini usulünce yerine getiren ve insani erdemleri davranışları bünyesine katan aktif bir ruh, bir soluktur. Haliyle, hareketiyle, yaşamıyla örnek olmaya çalışan ve Kuranın ahlakıyla ahlaklanma çabası içerisinde olan bir kimliktir… Aşırılıklardan uzak, dengeli, tavizsiz bir duruştur… Birilerine bakarak degil de, asli kaynaklardan ögrenerek dini yaşamalı, yaşatmaya çalışmalı… bizden sonraki nesillere de iyi bir miras bırakabilmeliyiz… Lafta kolay gibi geliyor, evet zor gerçekten… Ama iyi bir çabamız varsa, birbirimizi de anlayışla karşılayabiliyorsak, pek çok sorun çözülecektir…
tespitlerin çok doğru… son sözüne, inşallah diyorum…
İyi bir İnsan olunmadan İyi bir Dindar olunmasın bir zahmet! Sen mesela “Mervem”, iyi bir insansın. İtip kakmadan, bıkıp usanmadan, hazırın üstüne oturmadan çabalayan, bıkmadan usanmadan öğrenen ve öğrendiklerini aşkla, iştahla ve tebessümle ışık gibi saçansın.
Hani o çok dindarım, dilimden Allah lafzı elimden tesbih, kuran düşmez diyen zihniyetler var ya; işte onlar kimbilir kaç kişiyi camilerden, cemaatlerden uzaklaştırdı. Bizzat yaşıyorum bunu camiye üç gidişimin ikisinde… Yok pantolon var bacağında, olmaaaz! Yok başörtün omuzlarını örtmedi, oldu mu böylee! Yok daha neler neleerrr… İyilik; tatlı dil, güler yüz ve sabırla inşa oluyor lakin İyi Dindar madalyasını gösterişle taşıyanlar nedense bu inşâyı itinayla yıkıyor.
Ellerine, yüreğine sağlık benim İYİ arkadaşım, seviyorum seni…
sağol benim kötü gün dostum…kıymetlim… çok özlüyorum seni… keşke hep yanıbaşımda olsan… iyi bir insan olmak nerde, ben nerede… öyle olmak için çabalıyorum inşallah 🙂
“Onun için dualarımız hemen gerçekleşmediğinde Allaha küsmemek lazım… İçimizden geçeni bile bize nasip eden, duayla istediklerimizi niye vermesin…”
Çok ama çok sevdim :))
saatlerdir sitenizi inceliyorum.sizi tanımayı çok isterdim.inşaallah hayırlısıyla bu duam da gerçekleşir.Allaha emanet ol güzel kardeşim .
Güzel kardeşim, Allah cümlemizden razı olsun inşallah…Ben de sizi tanımayı çok isterim…Rabbim dilerse yollarımız bir yerde kesişir, belli mi olur 🙂 Niyet hayır, akıbet hayır inşallah…
İnşaallah 🙂 ben hala okuyorum bu arada 🙂 maşaallah size subhanallah güzel kardeşim.Allah ilminizi artırsın.Allah binlerce kez sizden razı olsun. Hayırlı geceler
Bu arada Merve kardeşim emeklerinizin hakkını helal edin.vesilenizle çok güzel şeyler öğrendim.bilgilerimi tazeledim.ayrıca yayınladığınız yorumların herkese açık olması, bizlerle aynı düşünceye sahip olmayan kişilerin de fikirlerini özgürce paylaşmaları ve sizlerin de o insanlara kapak niteliği taşıyan kanıtlar göstermeniz ne kadar güzel oluyor bir bilseniz 🙂
bugün saat 15 :00 sularında okumaya başladım hala buradayım…sadece namazlarım ve akşam yemeğim için kalkıp içeriye gidebildim.hakkınızı helal edin ve ne olur evde oturmaya ve okumaya devam edin.Sinan isimli bir kardeşimiz, sizin iş hayatına girmemenize ,evde tembellik (?) yapmanıza dair yorumlarda bulunmuş 🙂 verdiğiniz cevapta kendimi buldum…ne kadar da güzel yazmışsınız. Biz bayanlar artık okumalıyız…hem de çok okumalıyız…çünkü bizlere ihtiyacı olan koskoca bir nesil var…
Allah’a emanet olun…selam ve dua ile…
Öyle duygulandım ki yorumunuzdan…Sizinle birşey paylaşmak istiyorum… Dedemin, ömrü boyunca hiç kaza namazı yoktu… Bütün namazlarını vaktinde kılardı… Herkesle arası iyiydi… Ahiret ile ilgili konuştuğumuzda duygulanır, “evladım, ahiretim için yaptığım hiç bir ibadete beni kurtarır diye güvenemiyorum, ama bir şey var ki inşallah Rabbim beni onun için affeder diye ümid ediyorum… Bugüne kadar sevdiğim ne varsa Allah için sevdim, sevmediğim ne varsa da Allah’dan dolayı sevmedim”
Beni tanımadan duyduğunuz muhabbet, bana dedemin o sözünü hatırlattı…Benim de duamdır “sevdiğini sevdir, sevmediğini sevdirme Rabbim”
onun için, Hakkımı helal etmekte ne demek güzel kardeşim..asıl benim, sevdiğini Allah için seven, sizin gibi samimi kardeşlerimin duasına ihtiyacım var…
ne olur oku kardeşim.. Benim gibi hata yapma riski çok olan bir kardeşinin,vereceğin bilgilere ihtiyacı var…
Allaha emanet ol…
Şükür kavuşturana 🙂 Bir dönem bilgisayardan uzak kalıp eğitimime ağırlık vermeye karar vermiştim. O dönem sitenizi tanımaya başladığım günlerin hemen akabinde gelmişti. İnternete tekrar dönmeye karar verdiğimde aklıma ilk gelen siz olmuştunuz kardeşim. Ancak ne kadar aradıysam bulamamıştım. Gecenin şu saatinde yine araştırmalar yaparken size rastladım. Nasıl sevindim anlatamam. Rabbimiz ne kadar büyük. Demek nasip bu geceye imiş. Allah bundan böyle uzun yıllar sizinle kardeşlik etmeyi nasip eylesin inşaAllah. Haydi ben yine okumaya devam edeyim. Aradan 2 seneyi aşkın bir vakit geçmiş. Gerçekten çok ilginç bir durum oldu. Tebessüm ettim. Elhamdülillahi Rabbil Alemin.
Hoşgeldin kıymetli kardeşim 🙂
Hoşbulduk kardeşim 😀
Sayın Merve,
“Dedemin, ömrü boyunca hiç kaza namazı yoktu… Bütün namazlarını vaktinde kılardı… Herkesle arası iyiydi…”yazınız.
Paylaşmam gerekiyor; dedenize saygı duyuyorum. Ancak sizin nazarınızda “kaza namazı,” dediğiniz namaz!
Nisa 101’de savaş durumunda namazdan bahseder.
102’de namazın “savaşta bile” nasıl kılınması gerektiğini ve kısaltılabilirliğini önemle can güvenliği için vurgular.
101’in içeriği namazı kısaltmakla ilgilidir ve 102’de bunu açıklar.
103’te ise namaz vakitlerinin yazılı bir farz olduğu kesin hüküme bağlar. “…mü’minlere belirli vakitlerde yazılı bir farzdır.”
Merve, Kur’an’ı dinlemeliyiz. Açıklık çok barizdir.
Ben namazın kazası olabilirlikle ilgili bir ayete rastlamadım, yok!
Olmayan bir hükmü olmuşa yormak Maazallah…
Öte yandan, orucun kazası ayeti vardır.
Bakara 185
“O Ramazan ayi ki, insanlari irsad için, hak ile batili ayiracak olan, hidayet rehberi ve deliller halinde bulunan Kur’ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya sahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadigi günler sayisinca diger günlerde kaza etsin. Allah size kolaylik diler zorluk dilemez. Sayiyi tamamlamanizi, size dogru yolu gösterdiginden dolayi Allah’i tekbir etmenizi ister. Umulur ki sükredersiniz. ”
O halde “namazın geri dönüşü yoktur,”diyorum.
Dedenizle ilgili kaza namazı ibaresine dikkat edin. Aslında bu bir “emri bil maruf nehyi anil münker” tarzında uyarımdır.
kaza namazı yerine değil nafile namazı yerine geçer o zaman ,çünkü farz namazlarımız kifayetsiz kaldığında nafilerle tamamlanacağı yönünde hadisler bliyorum,bir insanın ömrü boyunca hiç kaza namazı olmaması büyük bi şeydir…
Değerli mehmet ve figen kardeşlerim,
İnşallah, Kaza namazıyla ilgili bir yazı hazırlıyorum… Detaylı bir çalışma olmasına gayret ediyorum… aslında bu konuda bir fikrim var… Ancak yazdıklarımdan mesul olduğumdan ve söz konusu “namaz” olduğundan zorlanıyorum…Rabbim yolundan ayırmasın inşallah…
selam ve dua ile…
Figen, nafilenin anlamını biliyorsundur; kısaca, fazladan kılınan namaz veya yapılan oruç ibadetini anlarız. Ancak “farz namazlarımız kifayetsiz kaldığında…” bu lafınızdan Allah’a sığınırım!
Ne demek? “farz namazlarımız kifayetsiz kaldığında nafileler tamamlar.”
Resulallah ahrette bizimle karşılaşırsa, neler söyler bize? Düşünelim ne olur?
-Benim adıma saraylar yaptılar, sevmediğim hâlde,
-Benim adıma hadisler uydurdular, söylemediğim halde,
-Benim adımı kullanarak insanları kandırdılar, Kur’an elinizde olduğu halde,
-Benim adımı Allah’a eş tuttular. Kabe’deki putları devirip, kırdığım hâlde,(Lütfen buraya dikkat edin Muhammed bizim gibi bir insandır, ayırıcı özelliği vayihlendirilmesidir) bunun gibi liste halinde yanlışların, iki eli yakamızda, hesabını sormaz mı bizden?
Selam ile kalın!