Geçen bir dostumla konuşuyorum… dert yanıyor hayattan… “sürekli aynı sıkıntılarla boğuşmaktan, insanlardan, işten her şeyden bunaldım… canımı acıtan olaylara bakıyorum… Figüranlar farklı ama senaryo hep aynı… sanki belaları mıknatıs gibi özellikle kendime çekiyorum… anlamadım ki… “
Uzun süredir arkadaşız … ve hakikaten onu tanıdığımdan beri hayatında işler pek yolunda gitmiyor… “şansızım” diyor başka bir şey demiyor…onun serzenişinden sonra konuşmaya ben devam ettim:
“sen de biliyorsun, her yaranın iyileşme süresi farklı… kimi yaralarının iyileşmesi zaman alıyor… bunu anlıyorum… ama sen, elini ufacık bir bıçak kesse, gene feryad figün ediyorsun… şansızım diye diye, dertlerini büyütüyorsun…
Yaşadıklarının sebebi, böyle düşünüyor olman olabilir mi? Geçenlerde bir yerde okudum… iki guruba “ilaçların etkileri”yle ilgili bir deney yapıyorlar… Birinci guruba uyku ilacı, ikinci gruba ise hiçbir etkisi olmayan başka bir ilaç veriyorlar… Ancak her iki gruba da uyku ilacı içtikleri söyleniyor… ve sonuç… uyku ilacı aldığını “sanan” gruptakiler de diğerleri gibi uykularının geldiğini söylüyor…
İnsan beyni böyle bir şey… Görevi sadece elimizi, kolumuzu oynatabilmekle sınırlı değil… Biz ona “bu olayı şöyle algıla” dediğimiz anda, o bizi öyle hissettirecek şartları da oluşturuyor… Panik atak yaşayanlar mesela… Atak geldiği anda kalp krizi geçirdiğini sanıyor… Oysa hastaneye gittiğinde anlaşılıyor ki gerçekte böyle bir durum yok… Sorun psikolojik…
Söylemek istediğim şey şu… Sıkıntı dediğin şeyler, gerçek birer sıkıntı mı, yoksa uyku ilacı aldığını sanan gruptakiler gibi misin?
Hadi diyelim öyle olsun…Sıkıntıların, gerçek birer sıkıntı olsun… Dedem bana böyle zamanlarda ne derdi biliyor musun?
“Evladım, Kelebek, hemen mi kelebek oluyor… Güneş hemen mi doğuyor? Bekle.. sabret… Bu olayda nasıl bir hayır olabilir in peşine düş… “niye başkalarının değil de benim başıma geldi, başkaları zevk sefa içinde ben neden dert çekiyorum” deyip enerjini tüketme…
Kelebek diyor mu, “Rabbim beni niye ufacık bir kozanın içine günlerce hapsettin” diye… Nefes alsın diye kozada bir delik açsan ölür hayvancağız… Ama vakti geldiğinde kozadan çıktığında görüyorsun ne kadar büyümüş, güzelliklerle bezenmiş oluyor… Belki de yaşadığın sıkıntıdan, böyle bir güzellikle çıkacaksın sende…
Düşün bir bak… Ne kelebeğin derdi aslanınkine benzer… Ne de aslanın derdi, kelebeğinkine benzer… Kelebeğin imtihanı aslana hafif, aslanın imtihanı ise kelebeğe ağır gelir…Ama kendi şartları için de değerlendirdiğinde, kelebeğin de aslanın da hayatı zordur…
Allah adaletlidir… Parmak izleri ayrı, vücutların dirençleri ayrı… şunda var bende niye yok, bende var onda niye yok gibi düşüncelerle üzme canını… dertsiz kul mu var… kim bilir, Rabbimin sende nasıl güzel bir muradı var… bilemezsin… sen Rabbini seviyor musun… evet… o zaman sabırla bekle bakalım…”
Sonra kapım çaldı, arkadaşımla olan sohbeti bitirmek zorunda kaldım… bende yarım kalan sohbete buradan devam ediyorum…
Aslında anlatmak istediğim şey “kendi düşünce gücümüzle, kendimize verdiğimiz telkinlerle” hayatımızı mutlu ya da mutsuz yapmanın bizim elimizde olduğuydu…
Düşünce gücü, telkinler öyle kuvvetli şeyler ki sonucunda ya belaları, ya da mutlukları üzerimize çekiyoruz… sürekli sorunlarla boğuşuyorsak eğer, önce, hayata bakış açımızı sorgulamalıyız…
örneğin dedem: “ bugüne kadar Rabbimden ne istediysem çok şükür verdi… mesela; bir kızım, bir oğlum olsun istedim… Rabbim sadece bana değil evlatlarımın da her birine bir kız bir oğlan nasip etti… son bir dileğim var… inşallah, ananenden geriye bırakmasın beni… ondan önce alsın yanına… “ derdi…
Rabbim son dileğini de kabul etti… ananem hala hayatta … dedem vefat etti… “Rabbim, ne istediysem verdi” … işte düşünce gücü…
hiç kaza namazı olmamasına, ibadetlerini layıkıyla yapmaya çalışmış olmasına rağmen, dedem: “yaptığım hiç bir ibadetime beni kurtaracak diye güvenemiyorum… ama bir şey var ki, Rabbimin beni o sebeple affetmesini umuyorum… şu hayatta , kendimi bildim bileli; sevdiğimi Allah için sevdim, sevmediğimi de Allahtan dolayı sevmedim… “derdi… Allahtan gelen sıkıntıları bile sever; sabırla, ümitle, duayla geçmesini beklerdi… sabrın sonu selametti… bilirdi…
İşte mutlu yaşamın sırrı…
Güzel şeyler ümit edelim, güzelliklerin sahibinden… hep güzel şeyler…
en sıkıntılı anlarda bile…
gözümüz, “zannımız” hep güzellikleri arar olsun…
ağzımızdan o anlarda çıkacaksa bir söz, “şanssızım” değil,
“ yakında güzel şeyler olacak inşallah ” olsun…
“De ki: Ey günahta aşırı giderek nefislerine zulmetmiş kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Muhakkak ki Allah, bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir. (zümer suresi, 53)