Ateistlerin hatası şuradan kaynaklanıyor… Bakış açıları “dünya algılarıyla” sınırlı…
Örneğin Karikatürdeki kişi… Ateşi gördüğü kadarıyla biliyor…
Oysa dünyanın merkezinde Magma tabakası var… 3000 C derece sıcaklığa sahip bir ateş…
Her gün odun, kömür atılarak, doğalgazla veya nükleer enerjiyle desteklenerek mi tutuşturuluyor… Hayır… Çünkü o, Rabbimin tutuşturduğu bir ateş…
“Eğer öküzlerin, atların ve aslanların elleri olsaydı ve onlar elleriyle insanlar gibi resim yapmasını ve sanat eserleri meydana getirmesini bilselerdi, atlar tanrıların biçimlerini atlarınkine, öküzler öküzlerinkine benzer çizerlerdi ve onların her birine de kendi türlerine uygun bedenler verirlerdi.” Ksenofanes
Farkında olmasalar da bu soruyu soranlar, eski yunan felsefesinde olduğu gibi “insansı” özellikleri olan bir tanrı inancına inanıyorlar…
Yani yarı insan, yarı tanrı…
Bu sebeple “Yaratılmamış, ezeli ve ebedi olan tanrıyı” zihinlerinde tahayyül edemiyorlar…
Oysa doğmak ve doğrulmak, bu dünyadaki canlılara mahsus bir özelliktir…
Allah ise, doğmamış ve doğrulmamıştır…
İnsanoğlu, göremediklerinin gerçekleşmesini olanaksız sanıyor… En kötüsü “saçma ” bulup, ateistler gibi yanılgıya düşüyor…
Kur’an-ı Kerim ilk insanın “topraktan” yaratıldığının anlatır…
İnsan, nasıl olur da topraktan yaratılır?
Cansız bir toprak, nasıl şekle bürünür… Vücudumuzdaki elementler ile, topraktaki elementler birbirinin aynı olmasını tesadüfle açıklayabilir miyiz…
Hadi topraktan geçtim.. Şekilsiz bir pıhtı, dokuz ayda nasıl ete kemiğe bürünür… Hadi ete kemiğe büründü diyelim… Ya duygular, Ruh?
Allah’ın yaratmadaki gücü ve kudretini anlayabilmiş , bütün sırları çözebilmiş değiliz…
İçinde bulunduğumuz “âlem”in, yaratılanların mükemmelliği, bize alemlerin sahibinin mükemmelliğini düşündürmeli…
İnsanoğlunun ilk yaratıldığı andan itibaren doğan insanların hepsinin “parmak izleri” ayrı…
İlk kar tanesinin yeryüzüne düştüğü tarihten itibaren, yere düşen her “kar tanesi” birbirinden farklı…
İlk zebra’dan itibaren, yaratılan bütün “zebra” ların üzerindeki çizgiler birbirinden farklı…
Her “yaprak parçasının” damarları birbirinden farklı…
Kaplanların kendi üzerindeki desenleri birbirinden farklı olduğu gibi, diğer kendi cinslerininkinden de farklı…
Tavus kuşlarının, tüyleri birbirinden farklı …
Bir gözümüz diğer gözümüzden, bir elimiz diğer elimizden, ayaklarımız, hücrelerimiz hepsi birbirinden farklı…
Aynı yumurta ikizleri, üçüzleri bile birbirinden farklı…
Bütün bunlar tesadüfle açıklanabilir mi?
Bu nasıl bir tesadüftür ki, “etrafta, birbirinin aynısı olan hiçbir şey yok” …
Aynı kara parçasında yaşayan hayvanların kimisinin otla, kimisinin etle besleniyor olması nasıl bir tesadüf ya da evrimin sonucu olabilir…
Baykuşun kafası 180 derece dönebilir, diğer kuşların böyle bir yeteneği yok…
Kuşlar arasında neden sadece yarasalar baş aşağı tutunarak uyurlar… Uyuduğunda, ayakları onu tutmaya nasıl devam eder? Görme duyuları geliş-me-miş olmasına rağmen (çıkardıkları sesle yönlerini bulurlar), neden görebilmenin en zor olduğu gece uçarlar?
Madem ki maymundan gelmişiz; maymunun yavrusu doğduktan çok kısa bir süre sonra kendi başına beslenebilir, dolaşabilir iken, insan yavrusunun bunları öğrenmesi neden ayları buluyor…
insanlar, neden hayvan yavruları gibi “kodlanmış” “evrimleşmiş” olarak doğmuyor?
İnsanın şuan ki akıl kapasitesiyle,
Kendi dünyasına bakıp, Allah’ı tanımlayabilmesi imkânsızdır…
Allah , “yoktan var edebildiği” için Allah’tır…
Mükemmellikleri , bize göre imkansız gelen şeyleri yaratabildiği için Allah’tır…
Dünyada kendi gücünün yetmediği taşlara bakıp, “Allah’ın kaldıramayacağı taş var mı? sorusunu soranlar bu sorularını bir islam alimine değil de, bir astronoto bile sorsalar cevabını bulurlar…
Hatta imkan bulurlarsa uzaya çıksınlar… Baksınlar ve lütfen görsünler kendi ağırlıklarının, yer çekiminin olmadığı alemde bir anlamı var mı?
İsterse 300 kilo olsun, uzay mekiğinin içinde bile, yere basabiliyor mu?
Dünya , güneş, gezegenler , yıldızlar hepsi bir boşlukta duruyorlar… O boşlukta onları tutan güç ne?
Neden aşağı düşmüyorlar?
Biz daha uzayı anlayabilecek kadar bile donanıma sahip değilken, Allah’ı anlamaya, kafamızda biçimlendirmeye çalışıyoruz…
Nasıl ki uzaya çıktığınızda yaşayabilmemiz, nefes alabilmeniz için farklı kıyafet ve donanım gerekiyorsa, Allahı anlamak da farklı bir donanım gerektiriyor… Ve o bu dünyada mümkün değil… Bunu Hz Musa nın kıssasından biliyoruz…
Bu noktada Necip Fazıl’ı anmamak olmaz…
“Necip Fazıl’a, “Allah, deveyi iğnenin deliğinden geçirebilir mi?” diye sormuşlar. “Evet geçirir” demiş. Bunun üzerine “deveyi mi küçültür, yoksa iğneyi mi büyültür?” demişler. Necip Fazıl, ilahi kudretin sonsuzluğunu ifade babında, şu cevabı vermiş:
– Ne deveyi küçültür, ne iğneyi büyültür. Gökteki yıldızları senin gözbebeğine sığdırdığı gibi, vızır vızır geçirir” http://www.n-f-k.com/nukteler/nasil-gecirir
Kur’an-ı Kerim bütün bu sorulara cevap olan bir kitaptır… İhlas suresi, konunun anlaşılması için yeterlidir aslında…
… De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, doğurmamış ve doğmamıştır. Onun hiçbir dengi yoktur…
Not: Bu konuda daha detaylı cevap arayanlar ” Yazar John C. Lennox , Aramızda Kalsın Tanrı var “ adlı kitabını mutlaka okumalı…
Çok Güzel Bi yazı Allah Yazandan Razı olsun..
Cümlemizden inşallah…
<3 <3 <3 … her insan oğlu ölümü tatacaktır arakadaşlar…………….. <3 <3 <3
Mervem çok mantıklı doyurucu bir yazı olmuş.Bazı insanlar tahammülsüz, bakan ama göremeyen ve bencil oluyorlar. uzaklara bakmalarına gerek bile yok. Şimdilerde doğa öyle güzel canlandı ki…hayranım! okulumuzun bir tarafında yeşilin her tonu,bir yanında muhteşem deniz manzarası.öğrencilerimiz okula her gün rengarenk güller getiriyor.her gül, insan gibi çeşet çeşit.Ahh ahh, biraz hayat telaşından sıyrılıp tefekkür yapabilsek, az çok bildiklerimizi dilimiz döndüğünce anlatabilsek, birbirimizi hoşgörüyle dinleyebilsek…
canım benim, Mutsuzluğun kaynağı da inançsızlığın kaynağı da, insanoğlunun sahip olduklarının farkına varamaması değil mi zaten… yorumunda durumu çok güzel özetlemişsin… “bakan ama göremeyen”… hepimiz zaman zaman bu hatayı yapıyoruz ne yazık ki…
ve bu yüzden hayat bazen hiç çekilesi gelmiyor… güllere bakıp, sadece dikenleri görüyoruz…
herkez ölecek tabiii…